Ne Mutlu Türk'üm Diyene!
Hoşgeldiniz Bugün 01 06 2025

Ağladıkça Yeşile Çalar Gözlerin İlahi Sözü

Elif Allahın Adı İlahi Sözü

Ağladıkça Yeşile Çalar Gözlerin İlahi Sözleri

Anne sütü gibi akıyor Dicle ve Fırat,
Çocukların iki memesi arasında büyüyor.

Kirpiklerin arasından ay ışığı yolla karanlık dünyama ağlamaklı bakışlarında umut hiç eksilmesin Hiroşima gözlerinden ihaneti bilmez bir ulus ver bana ve yüreğinde bir şeyler sakla hep acıya dair ağladıkça benimsin sen ağladıkça benim güldüğün an kaybedersin beni”bir damla su” kadar sevmenin ağır bedelidir bu ağladıkça yeşile çalar gözlerin çırılçıplak yıkansınlar ülkemin çocukları gözlerindeki denizin yakamozlarında gözyaşları boşalsın kirpiklerin arasından ve düşsün bir damlası Harran dudaklarıma.

Daha dün Serhat göğsüme yaslanırken ve ellerimle okşarken Bahteran saçlarını şimdi gözyaşlarınla ıslattığın bir mektup göndermişsin ülkeler ötesi uzaklarından nehirler dağlar ötesi kavgalar ölümler savaşlar ötesi uzaklarından yakın olmak için yalnızlığıma yoksamak için beklentilerimi kaç damla yaş döktürdün sayamadım Van Gölü sularına bakan gözlerimden beni ağlatma güneşe sevdalı topraklarda sen ağla senin gözyaşların taşırsın Van sularını bir gözünde Muradiye bir gözünde Beyaz çeşme her birinde bir şelâle olsun gözlerinin ben ağlarsam zulümdür adı ihanettir sen ağlarsan sevgidir bağlılıktır hatta İslam’dır adı Sümeyye’dir Fatıma’dır Zeyneb’dir yağmurdur doğaya yeşil rengini veren ağladıkça yeşile çalar gözlerin ve ben sevdalıyım Zilan gibi rengini kavak ağaçlarından alan Erciş gözlerine.

Bir şiir yazdım gül yapraklarına,
Şiir reçeli yiyesin diye,
Bir türkü çağırdım göçmen kuşların ardından,
Sanırsın ki saçları okşayan rüzgâr,
Sanırsın ki Kapuzbaşı’nda su sesi,
Sanırsın ki ayağında halhal Berivan’ların.

Hıdır Nebi yaylasında mendil sallar içimdeki çocuk ben,
Yemenileri rüzgâra karışır Lazca konuşan kadınların,
Kol kola girip süreriz bulutları güneyine ülkemin,
Bembeyaz olup düşerler tarlalarına Çukurova’nın,
Toplarız düşen bulutları pamuk tarlalarında nasırlı ellerimizle.

Urfa’dan gelen ırgatlarla birlikte,
benim güneşim her zaman güzeldir,
Kaniya Reş’ten Karlıova’dan doğar,
Ve Side’de Athena Tapınağı’nın arkasında batar benim güneşim,
Ağladıkça yeşile çalar gözlerin.

Yeşile çalar Amik ovası,
Yeşile çalar Nazilli,
Yeşile Seddülbahir, Kekova ve Aspendos,
Daha bir gür akar Gediz sen ağladıkça,
Daha bir durudur Kurşunlu,
Ve daha bir yüksekten dökülür Tortum.

Emzirmesi biten bir bebeğin,
Ağzının iki yanından süzülen,
Anne sütü gibi akıyor Dicle ve Fırat,
Çocukların iki memesi arasında büyüyor.

Ve özgürleşiyor yitik ülkem Gülistan,
Ana kucağı gibi sıcaktır Ğarzan ovası,
Ve bir babanın merhametini saklar bağrında Serhat,
Ağladıkça yeşile çalar gözlerin,
Yeşile çalar Zigana geçidi.

Yeşile çalar Eleşkirt,
Yeşile Beytüşşebap, Erbaa ve Şebinkarahisar,
Daha bir asildir Kızılırmak sen ağladıkça,
Daha bir ulaşılmaz kılınır Erciyes,
Ve Ninova’ya daha bir yakın durur Hattuşaş.

Gecenin çıplak ayaklarıdır,
Takip eder kapanmamış iki göz,
Ay ışığı saçlarında,
Yakamoz gözlerinde.

Muhammed’e salavat getirerek açar bütün güller Isparta’da,
Ve kıyıya her vuruşunda tekbir getirir dalgaları Karadeniz’in,
Bir daha yemin edilir üzerine incirin zeytinin,
Ağladıkça daha bir Nusaybin kokuludur şairleri yurdumun.

Daha bir buğday renklidir saçları çocukların,
Ağladıkça yeşile çalar gözlerin,
Ağladıkça daha bir Kadifekale’dir her tarafı memleketimin,
Daha bir Halkalı’dır tüm başkentleri Ortadoğu’nun.

Ağladıkça yeşile çalar gözlerin,
Yeşile çalar sayfaları Nech’ul- Belağa’nın,
Yeşile çalar Şerefname,
yeşile Mukaddime, Mesnevî ve Risale-i Nûr,
Ağladıkça daha bir Elif’tir kadınları ülkemin,
Daha bir kara sevdalıdır doğurdukları oğullar,
Ve daha bir Sarıkamış’tır alın yazıları.

Bir uçurumdur gözlerin,
Düden gölgesinde soğuk bir mağara sanki.
Bir ırmaktır sana sevdalanmak,
Bir ırmak, Fırat gibi mavi.

Manavgat gibi yeşil,
Çoruh gibi sarı,
Borçka gibi beyaz,
Ve Zilan gibi kırmızı,

Ağladıkça yeşile çalar gözlerin,
Ağladıkça daha çok su ister Obruk,
Bir ok fırlatılır Haymana’dan,
Ve filiz verir Yukarı Fırat’ta.

Kâh Mevlana olur “gel” der,
Kâh Yunus olur sarı dizeler döker Porsuk çayına,
Kâh Ahmed-i Hani olur Zap ile sular Doğubeyazıt’ı,
Kâh Fâkih-i Teyran olur zembil satar Silvan önlerinde.

Ağladıkça yeşile çalar gözlerin,
Ağladıkça daha bir 1925’tir zaman,
Ağladıkça daha 65, daha bir 79,
Ağladıkça yeşile çalar gözlerin,
Ağladıkça yeşile.


Yorum Yap